71 NÛH SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 28 âyettir. Sûrede başlıca, Nûh peygamberin mücadeleleri ve Nûh Tufanı konu edilmektedir. Sûre, adını konusundan almıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik.

2.         Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”

3, 4. “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”

5.         Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.”

6.         Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı.”

7.         “Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”

8.         “Sonra ben onları açık açık davet ettim.”

9.         “Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.”

10.       “Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’

11.       ‘(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.’

12.       ‘Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.’

13.       ‘Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?’

14.       ‘Hâlbuki, O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.’

15.       ‘Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?’

16.       ‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?’

17.       ‘Allah, sizi (babanız Âdem’i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)’

18.       ‘Sonra sizi yine oraya döndürecek ve kesinlikle sizi (yeniden) çıkaracaktır.’

19, 20. ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.”

21.       Nûh, dedi ki: “Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular.”

22.       “Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular.”

23.       “Şöyle dediler: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd’i, Süvâ’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u ve Nesr’i hiç bırakmayın.”[1]

24.       “Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.”

25.       Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah’tan başka yardımcılar bulamadılar.

26.       Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!”

27.       “Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler.”

28.       “Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.”


[1] Vedd, Süvâ’, Yeğûs, Ye’ûk ve Nesr, Nûh Peygamber’in kavminin taptığı putların adlarıdır.

72 CİN SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 28 âyettir. Ağırlıklı olarak cinlerden bahsettiği için “Cin sûresi” adını almıştır. Sûrede ayrıca tevhit, peygamberlik ve öldükten sonra dirilmek gibi meseleler konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1, 2.     (Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız.”

3.         “Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.”

4.         “Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş.”

5.         “Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk.”

6.         “Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.”

7.         “Gerçekten onlar da, sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi öldükten sonra tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.”

8.         “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.”

9.         “Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.”

10.       “Hakikaten biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?”

11.       “Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar tutmuşuz.”

12.       “Muhakkak ki biz Allah’ı yeryüzünde âciz bırakamayacağımızı, kaçarak da onu âciz bırakamayacağımızı anladık.”

13.       “Gerçekten biz hidayet rehberini (Kur’an’ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar.”

14.       “Kuşkusuz içimizde müslüman olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Kim müslüman olursa, işte onlar doğruyu arayıp bulmuşlardır.”

15.       “Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.”

16, 17. Yine de ki: “Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.”

18.       “Mescitler Allah’a (ibadet etmeğe) mahsustur. O halde (oralarda) Allah’a ibadetin yanı sıra başka kimseye ibadet etmeyin.”

19.       “Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur’an’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı.

20.       De ki: “Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.”

21.       De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.”

22.       De ki: “Gerçekten beni Allah’a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.”

23.       “Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.”

24.       Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler.

25.       De ki: “Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem.”

26.       O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.

27, 28. Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.

73 MÜZZEMMİL SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 20 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMüzzemmil” kelimesinden almıştır. Müzzemmil, örtünüp bürünen demektir. Sûrede başlıca, Hz. Peygamberin ibadet ve taat hayatı konu edilmiştir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Ey örtünüp bürünen (Peygamber)![1]

2, 3.     Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir.

Yahut bundan biraz eksilt.

4.         Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.

5.         Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz.

6.         Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur’an ve dua okuyuşlar) ise daha düzgün ve açıktır.

7.         Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır.

8.         Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel.

9.         O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin.

10.       Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.

11.       Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

12, 13. Çünkü bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır.

14.       Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.

15.       (Ey Mekkeliler!) Şüphesiz biz size üzerinize şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nitekim, Firavun’a da bir peygamber göndermiştik.

16.       Ama Firavun o peygambere isyan etti, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde yakalayıverdik.

17.       Hâl böyle iken inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günden (kıyametten) nasıl korunursunuz?

18.       O günle gök (bile) yarılır, Allah’ın va’di gerçekleşir.

19.       Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Kim dilerse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

20.       (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.


[1] Hz. Peygamber, Hira mağarasında ibadetle meşgul iken ilk vahyin gelişi sırasında Cebrail’i aslî suretiyle görmüş, çok heyecanlanmış ve korkuya kapılmıştı. Evine gelerek eşi Hz. Hatice’ye “Zemmilûnî-beni örtün” demiş ve örtünüp yatmıştı. Son âyeti hariç bu sûre bu olay üzerine inmiştir.

74 MÜDDESSİR SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 56 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMüddessir” kelimesinden almıştır. Müddessir, tıpkı bir önceki sûrenin adı olan müzzemmil gibi, örtünüp bürünen demektir. Sûrede başlıca, Hz. Peygamberin tebliğ ve davetle görevlendirilmesi, müşriklerin ona karşı çıkması ve onların cehennemle uyarılması konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Ey örtünüp bürünen (Peygamber!)

2.         Kalk da uyar.

3.         Rabbini yücelt.

4.         Nefsini arındır.[1]

5.         Şirkten uzak dur.[2]

6.         İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma.

7.         Rabbinin rızasına ermek için sabret.

8, 9.     Sûr’a üfürüldüğü zaman var ya; işte o gün çetin bir gündür.

10.       Kâfirler için hiç kolay değildir.

11.       Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak.

12, 13. Ona bol mal ve gözü önünde duran oğullar verdim.

14.       Kendisine alabildiğine imkânlar sağladım.

15.       Sonra da o hırsla daha da artırmamı umar.[3]

16.       Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır.

17.       Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.

18.       Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.

19.       Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!

20.       Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti!

21.       Sonra (Kur’an hakkında) derin derin düşündü.

22.       Sonra yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı.

23, 24. Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: “Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir.”

25.       “Bu, ancak insan sözüdür.”

26.       Ben onu “Sekar”a (cehenneme) sokacağım.

27.       Bilir misin nedir Sekar?

28.       Geride bir şey koymaz, bırakmaz.

29.       Derileri kavurur.

30.       Üzerinde on dokuz (görevli melek) vardır.

31.       Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını, inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.

32, 33, 34, 35, 36, 37. Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir.

38.       Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.

39.       Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka.[4]

40, 41, 42. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”

43.       Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”

44.       “Yoksula yedirmezdik.”

45.       “Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.”

46.       “Hesap, mükâfat ve ceza gününü de yalanlıyorduk.”

47.       “Nihayet ölüm bize gelip çattı.”

48.       Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.

49.       Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar?

50, 51. Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.

52.       Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor.

53.       Hayır, hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar.

54.       Hayır, düşündükleri gibi değil! Şüphesiz bu (Kur’an) bir uyarıdır.

55.       Artık kim dilerse ondan öğüt alır.

56.       Bununla beraber, Allah dilemedikçe öğüt alamazlar. O takvaya (kendisine karşı gelmekten sakınılmaya) ehil olandır, bağışlamaya ehil olandır.


[1] Bu âyet, “Elbiseni temizle” şeklinde de tercüme edilebilir. Nitekim zahirî anlamı böyledir.

[2] Bu âyet, “Pisliklerden ve günahlardan uzak dur” şeklinde de tercüme edilebilir.

[3] Âyetin iniş sebebi olarak müşrik liderlerden Velid b. Muğîre gösterilmektedir. Ancak âyetin hükmü geneldir.

[4] Bu âyet, “Ancak amel defterleri sağdan verilenler başka”, şeklinde de tercüme edilebilir.

75 KIYÂME SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 40 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “el-Kıyâme” kelimesinden almıştır. Sûrede başlıca, öldükten sonra dirilme ve ceza, ölüm sırasında insanın durumu ve kâfirlerin ahirette karşılaşacağı zorluklar konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Kıyamet gününe yemin ederim.

2.         (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).

3.         İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?

4.         Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.[1]

5.         Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.[2]

6.         “O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar.

7, 8, 9, 10. Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.

11.       Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur.

12.       O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.

13.       O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.

14, 15. Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir.

16.       (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.

17.       Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir.

18.       O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.

19.       Sonra onu açıklamak da bize aittir.

20, 21. Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.

22.       O gün birtakım yüzler aydındır.

23.       Rablerine bakarlar.

24.       O gün birtakım yüzler de asıktır.

25.       Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.

26, 27, 28, 29, 30. Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.

31.       O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı.

32.       Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.

33.       Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti.

34, 35. “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir.

36.       İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.

37.       O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi?

38.       Sonra bu, bir “alaka”[3] oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi.

39.       Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti.

40.       Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?


[1] Diğer canlılara göre insanın el ve parmakları daha mükemmel yapıdadır. Hele parmak ucu izlerinin tüm insanlarda birbirinden farklı oluşu göz önüne alınacak olursa, âyetin üzerinde durduğu noktanın önemi anlaşılır.

[2] Âyete “Fakat insan geleceğinde de kötülük işlemeye devam etmek ister” şeklinde de meâl verilebilir.

[3] “Alaka”, erkeğin spermiyle döllenmiş dişi yumurtadan bir hafta zarfında oluşan hücre topluluğunun rahim cidarına asılıp gömülmüş şekli demektir.

76 İNSÂN SÛRESİ

Medine döneminde inmiştir. 31 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “insan” kelimesinden almıştır. Aynı âyette geçen “ed-Dehr” kelimesinden dolayı Dehr sûresi diye de anılır. Dehr, zaman demektir. Sûrede başlıca, ahiret hayatıyla ilgili meseleler ve özellikle takva sahiplerinin cennette kavuşacakları çeşitli nimetler konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.[1]

2.         Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.

3.         Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.

4.         Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

5.         İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.

6.         Bir pınar ki Allah’ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar.

7.         O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.

8.         Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

9.         (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.”

10.       “Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.”

11.       Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.

12.       Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır.

13.       Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.

14.       Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.

15.       Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.

16.       Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir.[2]

17.       Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir.

18.       Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir.

19.       Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.

20.       Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün.

21.       Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.

22.       Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.”

23.       Şüphe yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz.

24.       O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.

25.       Sabah akşam Rabbinin adını an.

26.       Gecenin bir kısmında O’na secde et; geceleyin de O’nu uzun uzadıya tespih et.

27.       Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar.

28.       Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.

29.       İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

30.       Allah’ın (size hür irade vermeyi) dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz.[3] Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

31.       O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır.


[1] İnsan cinsi evrenin yaratılışından çok sonra yaratılmıştır. Evrenin yaratılışından insanın var edilişine kadar uzun bir süre geçmiştir. Bu zaman diliminde insan cinsi henüz yoktur, adı sanı geçmemekte ve anılmamaktadır. Âyet-i kerimede, kuvvetle muhtemel ki bu gerçeğe işaret edilmektedir.

[2] Cennet hayatı ile oradaki sonsuz nimetlerin, dünya şartları ve insan zihninin ölçüleri içinde tam olarak anlatılması mümkün değildir. Kur’an, cennet hayatı ortamını insan zihnine yaklaştırmak için dünya hayatındaki varlıkları kullanır. İbn Abbas, “Cennetteki nimetlerle dünyadakiler arasında isimlerinden başka bir benzerlik yoktur” diyerek bunu ifade etmek istemiştir.

[3] Allah insana hür irade vermeseydi insan bir şey dileyemez, irade sahibi olamazdı. Ancak Allah insanın hür irade sahibi olmasını dilemiştir ve insan dileyebilme niteliğine sahiptir.

77 MÜRSELÂT SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 50 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMürselât” kelimesinden almıştır. Mürselât, gönderilenler demektir. Sûrede başlıca, kıyametin, hesap ve azabın gerçekleşeceği, Allah’ın kudreti ve günahkârların akıbeti konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.

8.         Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

9.         Gök yarıldığı zaman,

10.       Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,

11.       Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).

12.       (Bu) hangi güne ertelenmiştir?

13.       Hüküm ve ayırım gününe.

14.       Bilir misin nedir hesap ve ayırım günü?

15.       O gün vay yalanlayanların hâline!

16.       Biz öncekileri helâk etmedik mi?

17.       Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.

18.       Biz suçlulara işte böyle yaparız.

19.       O gün vay yalanlayanların hâline!

20.       Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?

21, 22. Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.

23.       Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!

24.       O gün vay yalanlayanların hâline!

25, 26. Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?

27.       Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?

28.       O gün vay yalanlayanların hâline!

29.       Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”

30, 31. “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”

32.       Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.

33.       Bunlar sanki birer kızıl devedir.

34.       O gün vay yalanlayanların hâline!

35.       Bu, konuşamayacakları gündür.

36.       Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.

37.       O gün vay yalanlayanların hâline!

38.       Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.

39.       Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!

40.       O gün vay yalanlayanların hâline!

41.       Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.

42.       Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.

43.       Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”

44.       Şüphesiz biz iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanlar işte böyle mükâfatlandırırız.

45.       O gün vay yalanlayanların hâline!

46.       Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.

47.       O gün vay yalanlayanların hâline!

48.       Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.

49.       O gün vay yalanlayanların hâline!

50.       Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?

78 NEBE’ SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 40 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “enNebe’” kelimesinden almıştır. Nebe’, haber demektir. Sûrede, ölüm ötesi hayatın varlığını ispat çerçevesinde, kıyamet, öldükten sonra dirilme ve hesap için toplanma konularına yer verilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Birbirlerine neyi soruyorlar?

2, 3.     Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)?

4.         Hayır, ileride bilecekler.

5.         Yine hayır; ileride bilecekler.

6,7.      Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?

8.         Sizleri (erkekli-dişili) eşler hâlinde yarattık.

9.         Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık.

10.       Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık.

11.       Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık.

12.       Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.

13.       Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.

14, 15, 16. Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.

17.       Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.

18.       Bu, sûra[1] üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.  

19.       Gök açılır ve kapı kapı olur.

20.       Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.

21, 22, 23. Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.

24.       Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!

25, 26. Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler.

27.       Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.

28.       Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.

29.       Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) tamamiyle sayıp tespit ettik.

30.       Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”

31, 32, 33, 34. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

35.       Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan.

36, 37, 38. Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.

39.       İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

40.       Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.


[1] “Sûr”, üfürülmesi ile kıyametin kopacağı, mahiyeti bizce bilinmeyen bir tür boru demektir.

79 NÂZİ’ÂT SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 46 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “en-Nâzi’ât” kelimesinden almıştır. Nâzi’ât burada, “ruhları çekip alan melekler” demektir. Sûrede başlıca, tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara,

2.         Andolsun kolaylıkla çekip çıkaranlara,

3.         Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere,

4.         Derken, öne geçenlere,

5.         Nihayet işi çekip çevirenlere (ki, mutlaka tekrar diriltileceksiniz).[1]

6, 7. Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.

8.         O gün birtakım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır.

9.         Onların gözleri (korku ile) inecektir.

10.       Şöyle derler: “Biz gerçekten gerisingeriye eski hâlimize mi döndürüleceğiz?”

11.       “Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?”

12.       “Öyle ise bu hüsran dolu bir dönüştür” dediler.

13.       Hâlbuki o, bir haykırıştan (sûr’un üfürülmesinden) ibarettir.

14.       Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.

15.       (Ey Muhammed!) Mûsâ’nın haberi sana geldi mi?

16.       Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti:

17.       “Haydi Firavun’a git! Çünkü o azmıştır.”

18.       “Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin?

19.       Seni Rabbine ileteyim de O’na karşı derinden saygı duyup korkasın!”

20.       Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi.

21.       Fakat o, Mûsâ’yı yalanladı ve ona karşı koydu.

22.       Sonra (yeryüzünde fesat peşinde) koşmak üzere (imana) sırt çevirdi.[2]

23.       Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi:

24.       “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.

25.       Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.

26.       Şüphesiz bunda Allah’tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

27.       (Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.

28.       Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.

29.       O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da (ortaya) çıkardı.[3]

30.       Ardından yeri düzenleyip döşedi.

31.       Ondan suyunu ve merasını çıkardı.

32.       Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

33.       Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı.

34, 35. En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.

36.       Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.

37, 38, 39. Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.

40, 41. Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.

42.       Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar.

43.       Onu bilip söylemek nerede, sen nerede?

44.       Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir.

45.       Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.

46.       Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.


[1] Sahabe, tabiin ve daha sonrakilerin çoğunluğunca bu ayetlerde zikredilen işleri yapanların melekler olduğu söylendiği gibi, ölüm, ufuktan ufka giden yıldızlar oldukları da söylenmiştir. Ayrıca bunların düşmanla savaşan gaziler yahut onların atları oldukları şeklinde yorumlar da yapılmıştır.

Ayetlerde yapıldığı ifade edilen eylemler ise ağırlıklı olarak insanların canlarını almak şeklinde yorumlanmıştır. Taberî gibi, bu eylemlerin ayetlerdeki genellikleri içinde algılanmalarının daha uygun olacağını, bunların içlerinin uygun olan her türlü anlam ile doldurulabileceğini söyleyenler de olmuştur.

[2] Ayet, “Sonra da sırt çevirip koşarak gitti.” şeklinde de tercüme edilebilir.

[3] Ayette; evren içinde karanlığın asıl ve hâkim nitelik, aydınlığın ise güneş ve benzeri ışık kaynaklarının varlığına dayalı arızî bir nitelik olduğuna işaret vardır.

80 ABESE SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 42 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “abese” fiilinden almıştır. “Abese”, “yüzünü ekşitti” demektir. Sûrede başlıca, itikat, peygamberlik, Allah’ın kudreti ve kıyamet hâlleri konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1, 2. Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.[1]

3.         (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,

4.         Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.

5.         Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;

6.         Sen, ona yöneliyorsun.

7.         (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne!

8, 9, 10.           Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.

11.       Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür.

12.       Dileyen ondan öğüt alır.

13, 14, 15, 16. O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir.

17.       Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o!

18.       Allah, onu hangi şeyden yarattı?

19.       Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi.

20.       Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

21.       Sonra onu öldürdü ve kabre koydu.

22.       Sonra, dilediği vakit onu diriltir.

23.       Hayır, hayır o, Allah’ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.)

24.       Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın!

25.       Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık.

26.       Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık!

27, 28, 29, 30, 31, 32. Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık.

33, 34, 35, 36, 37. Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.

38.       O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar,

39.       Gülerler, sevinirler.

40.       O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler.

41.       Onları bir siyahlık bürür.

42.       İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır.


[1] Hz.Peygamber, İslâm hakkında kendisinden bilgi almaya gelen kibirli bazı müşrik liderleriyle görüşürken sahabilerden gözleri görmeyen Abdullah b. Ummi Mektûm gelerek, “Ya Resûlullah, bana öğüt ver” demişti. Hz. Peygamber çok meşgul olduğu için yüzünü ekşitip öteye dönmüş, yanındakileri dinlemeye devam etmişti. İşte bu sûre bu olay üzerine inmiştir.

>