094 İNŞİRÂH SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 8 âyettir. İnşirah, açılmak, genişlemek demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

2, 3.     Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?

4.         Senin şânını yükseltmedik mi?

5.         Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

6.         Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

7.         Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.

8.         Ancak Rabbine yönel ve yalvar.

093 DUHÂ SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 11 âyettir. Duhâ, kuşluk vakti demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Kuşluk vaktine andolsun,

2.         Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki,

3.         Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.[1]

4.         Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.

5.         Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.

6.         Seni yetim bulup da barındırmadı mı?

7.         Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi?

8.         Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?

9.         Öyleyse sakın yetimi ezme!

10.       Sakın isteyeni azarlama!

11.       Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.


[1] Hz. Peygamber’e vahyin gelişi bir süre için kesilince müşrikler, “Rabbi onu terk etti” dediler. Bunun üzerine bu âyetler indi.

092 LEYL SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 21 âyettir. Leyl, gece demektir

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         (Ortalığı) bürüdüğü zaman geceye andolsun,

2.         Açılıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun,

3.         Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki,

4.         Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir.

5, 6, 7. Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.

8, 9, 10. Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz.

11.       Cehenneme yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez.

12.       Şüphesiz bize düşen sadece doğru yolu göstermektir.

13.       Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir.

14.       Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım.

15, 16. O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer.

17, 18. Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî (Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır.

19, 20. O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar).[1]

21.       Elbette kendisi de hoşnut olacaktır.


[1] Rivayete göre, Hz. Ebubekir, Bilâl-i Habeşî’yi efendisinden satın alıp hürriyetine kavuşturunca müşrikler, “Ebubekir, Bilâl’den gördüğü bir iyilik karşılığında onu âzâd etti” demişlerdi. Bu âyetler işte bu olay üzerine inmiştir.

091 ŞEMS SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 15 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “eş-Şems” kelimesinden almıştır. Şems, güneş demektir

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Güneşe ve onun aydınlığına andolsun,

2.         Onu izlediğinde Ay’a andolsun,

3.         Onu ortaya çıkardığında gündüze andolsun,

4.         Onu bürüdüğünde geceye andolsun,

5.         Göğe ve onu bina edene andolsun,

6.         Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun,

7, 8, 9. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.

10.       Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.

11.       Semûd kavmi, azgınlığı sebebiyle yalanladı.

12.       Hani onların en bedbaht olanı (fesat çıkarmak için) ileri atılmıştı.

13.       Allah’ın Resûlü de onlara şöyle demişti: “Allah’ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun.”[1]

14.       Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları helâk etti ve kendilerini yerle bir etti.

15.       Allah, bunun sonucundan çekinmez de!


[1] Bu konu ile ilgili olarak bakınız: Kamer Sûresi, âyet, 28.

090 BELED SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 20 âyettir. Sûre, adını ilk âyetteki “el-Beled” kelimesinden almıştır. Beled, şehir, belde demektir

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1, 2, 3, 4. Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.[1]

5.         İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

6.         “Yığınla mal harcadım” diyor.

7.         Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?

8, 9, 10. Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

11.       Fakat o, sarp yokuşa atılmadı.

12.       Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin?

13.       O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir.

14, 15, 16. Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

17, 18. Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.[2]

19.       Âyetlerimizi inkâr edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir.[3]

20.       Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır.


[1] Burada sözü edilen “baba ve oğul”un genel bir ifade olup her baba ve oğlu ifade ettiği tefsir kaynaklarında söylendiği gibi bunun; çocuk sahibi olamazken sonradan çocuk sahibi olan baba ile çocuğunu, Hz. İbrahim ile oğul İsmail’i ifade ettiği de söylenmiş, ağırlıklı görüşün ise ilk görüş olduğu belirtilmiştir.

[2] Bu âyetin son cümlesi “Amel defteri sağdan verilecek kimselerdir” şeklinde de tercüme edilebilir.

[3] Bu âyet, “Âyetlerimizi inkâr edenler ise, amel defterleri soldan verilecek olanlardır” şeklinde de tercüme edilebilir.

089 FECR SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 30 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “el-Fecr” kelimesinden almıştır. Fecr, tan yerinin ağarması vakti demektir

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Tan yerinin ağarmasına andolsun,

2.         On geceye andolsun,[1]

3.         Çifte ve teke andolsun,

4.         Geçip giden geceye andolsun (ki, müşrikler azaba uğrayacaklardır).

5.         Şüphesiz bunlarda, akıl sahibi bir kimse için üzerine yemin edilmeye değer bir özellik vardır.

6, 7, 8, 9, 10. (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a, kazıklar sahibi Firavun’a[2] ne yaptığını görmedin mi?

11, 12. Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi.

13.       Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı.

14.       Şüphesiz Rabbin, gözetlemededir.

15.       İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, “Rabbim bana ikram etti” der.

16.       Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, “Rabbim beni aşağıladı” der.

17.       Hayır, Hayır! (Siz ikram bekliyorsunuz, fakat kendiniz) yetime ikram etmiyorsunuz.

18.       Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

19.       Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.

20.       Malı da pek çok seviyorsunuz.

21.       Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman,

22, 23. Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!?

24.       “Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” der.

25.       Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez.

26.       Onun vuracağı bağı kimse vuramaz.

27.       (Allah, şöyle der:) “Ey huzur içinde olan nefis!”

28.       “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!”

29.       “(İyi) kullarımın arasına gir.” 30.       “Cennetime gir.”


[1] Bu âyette geçen “on gece”, kuvvetli olan görüşe göre Zilhicce ayının ilk on gecesidir.

[2] Âyette sözü edilen “kazıklar” ile, Firavun’un ordusundaki çadırların kazıkları kastedilmiş olabilir. Bu takdirde, kinaye yoluyla Firavun’un askerlerinin çokluğu ifade edilmiş olur. Bu kazıkların, insanlara işkence için kullanılan kazıklar olduğu da söylenmiştir.

088 ĞAŞİYE SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 26 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “el-Gâşiye” kelimesinden almıştır. Ğâşiye, kaplayıp bürüyen demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi?

2.         O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir.

3.         Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır.

4.         Kızgın ateşe girerler.

5.         Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler.

6.         Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur.

7.         O, ne besler ne de açlıktan kurtarır.

8.         O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar.

9.         Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar.

10.       Yüksek bir cennettedirler.

11.       Orada hiçbir boş söz işitmezler.

12.       Orada akan bir kaynak vardır.

13, 14, 15, 16. Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.

17.       Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!

18.       Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!

19.       Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!

20.       Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!

21.       Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin.

22.       Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.

23, 24. Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.

25.       Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir.

26.       Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.

087 A’LÂ SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 19 âyettir. Sûre, adını birinci âyette yer alan ve Allah Teâlâ’yı niteleyen “el-A’lâ” kelimesinden almıştır. A’lâ, en yüce demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Yüce Rabbinin adını tespih et.

2.         O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır.

3.         O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.

4,5. O, yeşil bitki örtüsünü çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çör çöpe çevirendir.

6.         Sana Kur’an’ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın.

7.         Ancak Allah’ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de.

8.         Biz seni en kolay olana kolayca ileteceğiz.

9.         O hâlde, eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver.

10.       Allah’a karşı derin saygı duyarak O’ndan korkan öğüt alacaktır.

11, 12. En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır.

13. Sonra orada ne ölür (kurtulur), ne de (rahat bir hayat) yaşar.

14, 15. Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.

16.       Fakat sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

17.       Oysa âhiret, daha hayırlı ve süreklidir.

18, 19. Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır.

>