84 İNŞİKÂK SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 25 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “inşakka” fiilinin mastarı olan “İnşikâk” kelimesinden almıştır. İnşikâk, yarılmak demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1, 2. Gök yarıldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman -ki ona yaraşan budur-,

3, 4. Yer uzatılıp dümdüz edildiği ve içindekileri atıp boşaldığı zaman,

5.         Rabbini dinlediği zaman -ki ona yaraşan da budur(insan yaptıklarını karşısında bulur!)

6.         Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve sonunda didinmenin karşılığına kavuşacaksın.

7.         Kime kitabı sağından verilirse,

8.         Hesabı çok kolay bir şekilde görülecek,

9.         Sevinçli olarak ailesine dönecektir.

10.       Fakat kime kitabı arkasından verilirse,

11, 12. “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.

13.       Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde sevinçli idi.

14.       Çünkü o hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı.

15.       Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu.

16.       Yemin ederim şafağa,

17.       Geceye ve içinde topladıklarına,

18.       Dolunay hâlindeki aya ki,

19.       Şüphesiz siz hâlden hâle geçeceksiniz.

20.       Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?

21.       Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.

22.       Daha doğrusu, inkâr edenler (Kur’an’ı) yalanlıyorlar.

23.       Hâlbuki Allah, içlerinde ne sakladıklarını çok iyi bilir.

24.       Öyle ise sen onlara elem dolu bir azabı müjdele!

25.       Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler başka. Onlar için, bitmez tükenmez bir mükâfat vardır.

83 MUTAFFİFÎN SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 36 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “elMutaffifîn” kelimesinden almıştır. Mutaffifîn, ölçüde ve tartıda hile yapanlar demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline!

2.         Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler.

3.         Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.

4, 5, 6. Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?

7.         Hayır, günahkârların yazısı, muhakkak “Siccîn”dedir.

8.         Bilir misin nedir Siccîn?

9.         O, yazılmış bir kitaptır.

10, 11. O gün yalanlayanların; hesap, mükâfat ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline!

12.       Onu, ancak her azgın, günahkâr kimse inkâr eder.

13.       Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der.

14.       Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.

15.       Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.

16.       Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir.

17.       Sonra da onlara, “Yalanlamakta olduğunuz işte budur” denecektir.

18.       Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı “İlliyyûn”dadır.

19.       Bilir misin nedir İlliyyûn?

20.       O, yazılmış bir kitaptır.

21.       Ona, Allah’a yakın olanlar şâhit olur.

22.       Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler.

23.       Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler.

24.       Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün.

25.       Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir.

26.       Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.[1]

27.       O içeceğin katkısı tesnimdir.

28.       Bir pınar ki, Allah’a yakın olanlar ondan içerler.

29.       Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.

30.       Mü’minler yanlarından geçtiğinde, birbirlerine kaş göz ederek onlarla alay ediyorlardı.

31.       Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı.

32.       Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı.

33.       Hâlbuki onlar, mü’minlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi.

34.       İşte bugün de mü’minler kâfirlere gülerler.

35.       Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler.

36.       Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı?


[1] Âyetin ilk cümlesi şöyle de tercüme edilebilir: “Onun mührü misktir.”

82 İNFİTÂR SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 19 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “infetarat” fiilinin mastarından almıştır. İnfitâr, yarılmak demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Gök yarıldığı zaman,

2.         Yıldızlar saçıldığı zaman,

3.         Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,

4.         Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,

5.         Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.

6, 7, 8. Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?

9.         Hayır, hayır! Siz hesap, mükâfat ve cezayı yalanlıyorsunuz.

10, 11. Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.

12.       Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.

13.       Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.

14.       Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler.

15.       Hesap, mükâfat ve ceza günü oraya gireceklerdir.

16.       Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.

17.       Bilir misin nedir hesap, mükâfat ve ceza günü?

18.       Evet, bilir misin nedir hesap, mükâfat ve ceza günü?

19.       O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır.

81 TEKVÎR SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 29 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “küvviret” fiilinin mastarından almıştır. Tekvîr, dürmek demektir. Sûrede başlıca, kıyamet, vahiy ve peygamberlik konuları ele alınmaktadır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Güneş, dürüldüğü zaman,

2.         Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman,

3.         Dağlar, yürütüldüğü zaman,

4.         Gebe develer salıverildiği zaman.

5.         Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman,

6.         Denizler kaynatıldığı zaman,

7.         Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman.[1]

8, 9.     Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,

10.       Amel defterleri açıldığı zaman,

11.       Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman,

12.       Cehennem alevlendirildiği zaman,

13.       Cennet yaklaştırıldığı zaman,

14.       Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.

15, 16. Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara,

17.       Andolsun, yöneldiği zaman geceye,

18.       Andolsun, aydınlandığı zaman sabaha ki,

19, 20, 21. O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.

22.       (Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir.

23.       Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü.

24.       O, gayb hakkında cimri değildir.[2]

25.       Kur’an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.

26.       (Hâl böyle iken Kur’an’dan yüz çevirip) nereye gidiyorsunuz?

27, 28. O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür.

29.       Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın (size hür irade vermeyi) dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz.[3]


[1] Bu âyet, “Nefisler eşleştirildiği (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya getirildiği) zaman” şeklinde de meâllendirilebilir.

[2] Âyette, Hz. Peygamberin vahiy yoluyla aldığı bilgileri, hiçbir şey saklamadan, olduğu gibi tebliğ ettiği ifade edilmektedir.

[3] Allah insana hür irade vermeseydi insan dileyemezdi. Ancak O insanın hür irade sahibi olmasını dilemiştir ve insan dileyebilme niteliğine sahiptir.

80 ABESE SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 42 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “abese” fiilinden almıştır. “Abese”, “yüzünü ekşitti” demektir. Sûrede başlıca, itikat, peygamberlik, Allah’ın kudreti ve kıyamet hâlleri konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1, 2. Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.[1]

3.         (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,

4.         Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.

5.         Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;

6.         Sen, ona yöneliyorsun.

7.         (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne!

8, 9, 10.           Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.

11.       Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür.

12.       Dileyen ondan öğüt alır.

13, 14, 15, 16. O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir.

17.       Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o!

18.       Allah, onu hangi şeyden yarattı?

19.       Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi.

20.       Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

21.       Sonra onu öldürdü ve kabre koydu.

22.       Sonra, dilediği vakit onu diriltir.

23.       Hayır, hayır o, Allah’ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.)

24.       Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın!

25.       Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık.

26.       Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık!

27, 28, 29, 30, 31, 32. Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık.

33, 34, 35, 36, 37. Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.

38.       O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar,

39.       Gülerler, sevinirler.

40.       O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler.

41.       Onları bir siyahlık bürür.

42.       İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır.


[1] Hz.Peygamber, İslâm hakkında kendisinden bilgi almaya gelen kibirli bazı müşrik liderleriyle görüşürken sahabilerden gözleri görmeyen Abdullah b. Ummi Mektûm gelerek, “Ya Resûlullah, bana öğüt ver” demişti. Hz. Peygamber çok meşgul olduğu için yüzünü ekşitip öteye dönmüş, yanındakileri dinlemeye devam etmişti. İşte bu sûre bu olay üzerine inmiştir.

79 NÂZİ’ÂT SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 46 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “en-Nâzi’ât” kelimesinden almıştır. Nâzi’ât burada, “ruhları çekip alan melekler” demektir. Sûrede başlıca, tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara,

2.         Andolsun kolaylıkla çekip çıkaranlara,

3.         Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere,

4.         Derken, öne geçenlere,

5.         Nihayet işi çekip çevirenlere (ki, mutlaka tekrar diriltileceksiniz).[1]

6, 7. Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.

8.         O gün birtakım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır.

9.         Onların gözleri (korku ile) inecektir.

10.       Şöyle derler: “Biz gerçekten gerisingeriye eski hâlimize mi döndürüleceğiz?”

11.       “Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?”

12.       “Öyle ise bu hüsran dolu bir dönüştür” dediler.

13.       Hâlbuki o, bir haykırıştan (sûr’un üfürülmesinden) ibarettir.

14.       Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.

15.       (Ey Muhammed!) Mûsâ’nın haberi sana geldi mi?

16.       Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti:

17.       “Haydi Firavun’a git! Çünkü o azmıştır.”

18.       “Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin?

19.       Seni Rabbine ileteyim de O’na karşı derinden saygı duyup korkasın!”

20.       Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi.

21.       Fakat o, Mûsâ’yı yalanladı ve ona karşı koydu.

22.       Sonra (yeryüzünde fesat peşinde) koşmak üzere (imana) sırt çevirdi.[2]

23.       Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi:

24.       “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.

25.       Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.

26.       Şüphesiz bunda Allah’tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

27.       (Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.

28.       Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.

29.       O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da (ortaya) çıkardı.[3]

30.       Ardından yeri düzenleyip döşedi.

31.       Ondan suyunu ve merasını çıkardı.

32.       Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

33.       Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı.

34, 35. En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.

36.       Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.

37, 38, 39. Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.

40, 41. Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.

42.       Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar.

43.       Onu bilip söylemek nerede, sen nerede?

44.       Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir.

45.       Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.

46.       Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.


[1] Sahabe, tabiin ve daha sonrakilerin çoğunluğunca bu ayetlerde zikredilen işleri yapanların melekler olduğu söylendiği gibi, ölüm, ufuktan ufka giden yıldızlar oldukları da söylenmiştir. Ayrıca bunların düşmanla savaşan gaziler yahut onların atları oldukları şeklinde yorumlar da yapılmıştır.

Ayetlerde yapıldığı ifade edilen eylemler ise ağırlıklı olarak insanların canlarını almak şeklinde yorumlanmıştır. Taberî gibi, bu eylemlerin ayetlerdeki genellikleri içinde algılanmalarının daha uygun olacağını, bunların içlerinin uygun olan her türlü anlam ile doldurulabileceğini söyleyenler de olmuştur.

[2] Ayet, “Sonra da sırt çevirip koşarak gitti.” şeklinde de tercüme edilebilir.

[3] Ayette; evren içinde karanlığın asıl ve hâkim nitelik, aydınlığın ise güneş ve benzeri ışık kaynaklarının varlığına dayalı arızî bir nitelik olduğuna işaret vardır.

78 NEBE’ SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 40 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “enNebe’” kelimesinden almıştır. Nebe’, haber demektir. Sûrede, ölüm ötesi hayatın varlığını ispat çerçevesinde, kıyamet, öldükten sonra dirilme ve hesap için toplanma konularına yer verilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Birbirlerine neyi soruyorlar?

2, 3.     Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)?

4.         Hayır, ileride bilecekler.

5.         Yine hayır; ileride bilecekler.

6,7.      Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?

8.         Sizleri (erkekli-dişili) eşler hâlinde yarattık.

9.         Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık.

10.       Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık.

11.       Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık.

12.       Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.

13.       Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.

14, 15, 16. Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.

17.       Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.

18.       Bu, sûra[1] üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.  

19.       Gök açılır ve kapı kapı olur.

20.       Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.

21, 22, 23. Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.

24.       Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!

25, 26. Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler.

27.       Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.

28.       Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.

29.       Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) tamamiyle sayıp tespit ettik.

30.       Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”

31, 32, 33, 34. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

35.       Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan.

36, 37, 38. Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.

39.       İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

40.       Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.


[1] “Sûr”, üfürülmesi ile kıyametin kopacağı, mahiyeti bizce bilinmeyen bir tür boru demektir.

77 MÜRSELÂT SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 50 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMürselât” kelimesinden almıştır. Mürselât, gönderilenler demektir. Sûrede başlıca, kıyametin, hesap ve azabın gerçekleşeceği, Allah’ın kudreti ve günahkârların akıbeti konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.

8.         Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

9.         Gök yarıldığı zaman,

10.       Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,

11.       Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).

12.       (Bu) hangi güne ertelenmiştir?

13.       Hüküm ve ayırım gününe.

14.       Bilir misin nedir hesap ve ayırım günü?

15.       O gün vay yalanlayanların hâline!

16.       Biz öncekileri helâk etmedik mi?

17.       Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.

18.       Biz suçlulara işte böyle yaparız.

19.       O gün vay yalanlayanların hâline!

20.       Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?

21, 22. Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.

23.       Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!

24.       O gün vay yalanlayanların hâline!

25, 26. Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?

27.       Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?

28.       O gün vay yalanlayanların hâline!

29.       Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”

30, 31. “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”

32.       Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.

33.       Bunlar sanki birer kızıl devedir.

34.       O gün vay yalanlayanların hâline!

35.       Bu, konuşamayacakları gündür.

36.       Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.

37.       O gün vay yalanlayanların hâline!

38.       Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.

39.       Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!

40.       O gün vay yalanlayanların hâline!

41.       Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.

42.       Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.

43.       Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”

44.       Şüphesiz biz iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanlar işte böyle mükâfatlandırırız.

45.       O gün vay yalanlayanların hâline!

46.       Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.

47.       O gün vay yalanlayanların hâline!

48.       Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.

49.       O gün vay yalanlayanların hâline!

50.       Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?

76 İNSÂN SÛRESİ

Medine döneminde inmiştir. 31 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “insan” kelimesinden almıştır. Aynı âyette geçen “ed-Dehr” kelimesinden dolayı Dehr sûresi diye de anılır. Dehr, zaman demektir. Sûrede başlıca, ahiret hayatıyla ilgili meseleler ve özellikle takva sahiplerinin cennette kavuşacakları çeşitli nimetler konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.[1]

2.         Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.

3.         Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.

4.         Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

5.         İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.

6.         Bir pınar ki Allah’ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar.

7.         O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.

8.         Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

9.         (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.”

10.       “Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.”

11.       Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.

12.       Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır.

13.       Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.

14.       Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.

15.       Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.

16.       Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir.[2]

17.       Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir.

18.       Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir.

19.       Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.

20.       Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün.

21.       Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.

22.       Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.”

23.       Şüphe yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz.

24.       O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.

25.       Sabah akşam Rabbinin adını an.

26.       Gecenin bir kısmında O’na secde et; geceleyin de O’nu uzun uzadıya tespih et.

27.       Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar.

28.       Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.

29.       İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

30.       Allah’ın (size hür irade vermeyi) dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz.[3] Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

31.       O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır.


[1] İnsan cinsi evrenin yaratılışından çok sonra yaratılmıştır. Evrenin yaratılışından insanın var edilişine kadar uzun bir süre geçmiştir. Bu zaman diliminde insan cinsi henüz yoktur, adı sanı geçmemekte ve anılmamaktadır. Âyet-i kerimede, kuvvetle muhtemel ki bu gerçeğe işaret edilmektedir.

[2] Cennet hayatı ile oradaki sonsuz nimetlerin, dünya şartları ve insan zihninin ölçüleri içinde tam olarak anlatılması mümkün değildir. Kur’an, cennet hayatı ortamını insan zihnine yaklaştırmak için dünya hayatındaki varlıkları kullanır. İbn Abbas, “Cennetteki nimetlerle dünyadakiler arasında isimlerinden başka bir benzerlik yoktur” diyerek bunu ifade etmek istemiştir.

[3] Allah insana hür irade vermeseydi insan bir şey dileyemez, irade sahibi olamazdı. Ancak Allah insanın hür irade sahibi olmasını dilemiştir ve insan dileyebilme niteliğine sahiptir.

75 KIYÂME SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 40 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “el-Kıyâme” kelimesinden almıştır. Sûrede başlıca, öldükten sonra dirilme ve ceza, ölüm sırasında insanın durumu ve kâfirlerin ahirette karşılaşacağı zorluklar konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1.         Kıyamet gününe yemin ederim.

2.         (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).

3.         İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?

4.         Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.[1]

5.         Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.[2]

6.         “O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar.

7, 8, 9, 10. Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.

11.       Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur.

12.       O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.

13.       O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.

14, 15. Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir.

16.       (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.

17.       Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir.

18.       O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.

19.       Sonra onu açıklamak da bize aittir.

20, 21. Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.

22.       O gün birtakım yüzler aydındır.

23.       Rablerine bakarlar.

24.       O gün birtakım yüzler de asıktır.

25.       Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.

26, 27, 28, 29, 30. Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.

31.       O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı.

32.       Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.

33.       Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti.

34, 35. “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir.

36.       İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.

37.       O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi?

38.       Sonra bu, bir “alaka”[3] oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi.

39.       Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti.

40.       Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?


[1] Diğer canlılara göre insanın el ve parmakları daha mükemmel yapıdadır. Hele parmak ucu izlerinin tüm insanlarda birbirinden farklı oluşu göz önüne alınacak olursa, âyetin üzerinde durduğu noktanın önemi anlaşılır.

[2] Âyete “Fakat insan geleceğinde de kötülük işlemeye devam etmek ister” şeklinde de meâl verilebilir.

[3] “Alaka”, erkeğin spermiyle döllenmiş dişi yumurtadan bir hafta zarfında oluşan hücre topluluğunun rahim cidarına asılıp gömülmüş şekli demektir.

>